Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

PSİKOTERAPİDE DİRENÇ

Psikoterapi,sorunları tedavi etmek için psikolog veya psikoterapist ile konuşarak gerçekleştirilen bir terapi yöntemidir. Bireyler hayatları boyunca birçok psikolojik problem yaşarlar ve yaşadıkları bu problemlerle baş etmekte zorlandıklarında profesyonel bir yardım alma ihtiyacı duyarlar. Bu noktada alanında uzman olan psikologlar, psikiyatri hekimleri, psikiyatri hemşireleri, psikoterapistler ya da sosyal çalışmacılar psikolojik sıkıntı yaşayan bireylere psikoterapi hizmeti verebilirler (Kring ve diğerleri, 2007/2015, ss. 79-82). Psikoterapi genel olarak bireylerin psikolojik sıkıntılarını aşmasında, duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümü için yardımcı olan bir hizmet olarak tanımlanabilir (Prochaska ve Norcross, 2014, ss. 1-30).

Psikoterapide, psikoterapinin etkinliğinin belirleyici faktörleri dinleme becerisi, davranışları izleme, psikoterapistin kullandığı terapötik beceri,ve sessizlik güçlü bir terapi becerisidir.Fakat tüm bu olguları en iyi şekilde bir araya getiren psikoterapist terapide danışanın direnç göstermesi gibi bir durumla da karşı karşıya kalabilir. Danışanların bazıları psikoterapistin sorduğu sorulara sadece evet hayır ya da kafa sallama ile yanıt verirken bunun tam tersi, sorulan soruya yanıt vermek yerine çok uzun ve karmaşık yanıtlar verir. Her iki durum için de psikoterapistin danışanın problemlerini somutlaştırması ve problemlere yönelik bir tedavi planı oluşturması zorlaşır. Ayrıca danışan ve psikoterapist arasında olması gereken terapötik ilişkinin sağlanması da güçleşir. Bu nedenlerden dolayı danışanın terapiden aldığı verim düşer. Dolayısıyla konuşmama ya da aşırı konuşma psikoterapinin etkililiğini belirleyen faktörlerden biri olarak görülmektedir (Yıldırım, 2012).

Psikoterapide direnç, değişime yönelik bir karşı çıkma olarak tanımlanabilir. Danışana yaptığımız her terapide sürecin bir gerçeği olması ve terapinin sonucunu etkilemesi sebebiyle psikoterapide direncin sebebini anlamak çok önemli bir unsurdur. Danışanların isteksiz oluşu, psikolojik danışmanların sıklıkla deneyimlediği bir olgudur (King, 1992;

Mahalik, 1994; Newman, 1994; Otani, 1989; Ritchie, 1986; Watson ve Spurgeon, 2009). Ancak terapötik süreçte olağan olan isteksizlik göstergelerini direnç olarak algılamak, psikolojik danışmanı yanılgıya düşürecektir.İsteksizlik, danışanın yardım sürecinde kendisinden beklenen görevlerini yerine getirme ve gelişme adımlarını atmada tereddütlü olmasıdır.Bunu insan doğasının bir parçası olarak görmek yararlı olacaktır.Çünkü değişim sürecinde danışanların yaşayabileceği olası deneyimler isteksizliği haklı çıkarabilir.Bunlargenel olarak, danışma sürecinin çok yoğun ve yorucu bir süreç olmasından kaynaklanan yoğunluk

korkusu, kendini açma için gerekli güvenin eksikliği, danışanların değiştikleri takdirde mevcut düzenlerinin bozulacağına ilişkin duydukları korku, değişimin bedelini ödemek (örneğin mahremini açmak) istememeleri ya da değişimin imkânsız olduğuna dair duyduklarıinançtır.(Egan,2011).Farklı kuramsal perspektiflerden direnci ele alacak olursak,Psikanalitikyaklaşımda Freud’un farkettiği direncin ruh çözümleme sürecinde engelleyici bir yapı gibi görünmesine rağmen bir şey de hasta direnç gösterdiğinde, aslında bir iç görü edinmeye de çok yaklaşmış olmasıdır. Bu nedenle direnci antiterapötik bir faktör olarak görmek yerine analiz edilerek terapötik bir faktöre çevrilebileceği fikri ortaya çıkmıştır. Burada terapistin görevi hastanın direnciyle yüzleşmesini sağlamak, nedenleri hakkında konuşmak ve yorumlamalarda bulunarak, direnci hakkında bir iç görü kazanmasını sağlamaktır (Corey, 2008;Cowan ve Presbury, 2000). Bilişsel-Davranışçı Terapistler, direnci olağan bir olgu olarak görmeleri bakımından psikanalistlerle benzerlik gösterse de, bunun sebebini bilinçdışı güçlerden ziyade değişimin insanlar üzerindeki etkisine bağlayarak onlardan ayrılırlar. Çoğu danışan psikolojik danışmaya, kendi başına epeydir çözemediği problemlerine bir yardım bulma ve değişme arzusuyla gelir. Elbette çoğu insan için bunun son bir çaba olduğu düşünüldüğünde, artık problemlerinden yorulmuş danışanların direnç göstermesi çok tuhaf birdurum değildir (Newman, 1994). Nitekim Ellis (1985), çok az insanın değişimi kolay bulduğunu vurgularken,direncin altında çoğu danışanda gözlemlediği “-meli/malı” düşünceler, gerçekçi olmayan beklentiler ve akıl dışı inançların yattığını dile getirmiştir. Ona göre danışanlar psikolojik danışmaya şu kalıp yargılarla gelirler

:“Değişim benim için zor değil, çok zor! Bunu bırakmayı denesem iyi olacak.”,

“Kendimi değiştirmeyi denemek ve bunda başarısız olmak benim ne kadar yetersiz bir insan olduğumu ortaya çıkaracak, en iyisi bu riski hiç almayıp vazgeçmeliyim.”,

“Çevremdeki insanlar, değişimin benim için ne kadar zor olduğunu görerek bana büyük bir anlayış göstermeli.”

Hem varoluşçu hem de birey merkezli yaklaşım, direnci, danışanın kendisini tehdit altında

hissetmesiyle ortaya koyduğu bir savunma ve korunma yolu olarak görmesi bakımından birbirine benzer.Birey merkezli perspektiften bakıldığında bu tehdidin kaynağı psikolojikdanışmandır.Danışanlarda görülen direnç formları, konuşma direnci,mahremiyetdirenci,katılım/sorumluluk direnci,ilişkisel direnç,çözüme direnç ve kurallara direnç olarak katagorize edilir.Direnç,terapi süresinde ortadan kaldırılmasa dahi çözümlenmesi gerekendanışman tarafından iyi bir şekilde yönetilmesi gereken bir durum, bir olgudur.

Aynı zamanda direncin danışanın olumsuz bir özelliği olmadığını, hem terapist hem de danışanın katkısına açık bir olgu olduğunu ve terapistin dirence kendi katkısını araştırmasının büyük önem taşıdığını söyleyebiliriz. Ayrıca, tarihsel olarak öyle çağrıştırsa da, direnç istenmeyen ve olumsuz bir şey olmak zorunda değildir. Gerçekte direnç önemli bir bilgi kaynağıdır ve danışan için uyumsal (adaptive) bir strateji olabilir. Dolayısıyla terapistin direnci, kullandığı yaklaşımdan yola çıkarak anlamaya çalışması terapi çalışmasına önemli bir bilgi aktarımı sağlayabilir.Direncin ortadan kaldırılması gereken bir durum gibi görmek yerine dirence sebep olan nedenleri anlamak,danışanın probleminin formülasyonu gibi görmek tedavinin planlanmasında ve olumlu ilerlemesinde danışmana destek olabilecek bir olguya da dönüşebilir.

KAYNAKÇA

(2016). AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 13.

(2017). İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 18(3), 221,222,223.

Füsun GÖKKAYA1, F. Y. (2021, ). AYNA Klinik Psikoloji Dergisi,, 396–423.